Üyelik Girişi
Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Site Haritası

HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİ

SÜT SIĞIRLARININ BESLENMESİ

Süt ineklerinin yemlenmesinde en önemli nokta süt verimi, canlı ağırlık ve sütteki yağ oranı göz önüne alınarak hesaplanan günlük besin maddeleri altında yemleme yapılmamasıdır. Süt veriminin normal seyretmesi verime göre yemlemeye bağlıdır. İhtiyacın altında yemleme verim düşüklüğüne neden olacağı gibi hayvanın sağlığının bozulmasına da neden olacaktır.Öte yandan ihtiyacın üzerinde yemleme boşa harcanmış para demektir.Yemlemede meydana gelecek aksaklıklar verim kaybına neden olacağı gibi daha sonra normal yemlemeye geçilse dahi süt verimi normale dönmeyebilir. Bu nedenle gelişme, gebelik, süt verimi ve kuruda kalma dönemlerinde doğru besleme yapılması üreticinin daima lehine olacaktır.

BUZAĞILARIN BAKIMI VE BESLEMESİ

Buzağının temiz ve hijyenik bir ortamda doğması gerekir. Doğumdan sonra anasının yalayıp kurutması gerekmektedir. Eğer bu gerçekleşmezse temiz kuru bir bezle buzağının temizlenip kurutulması gerekmektedir. Göbek kordonu tentürdiyotla dezenfekte edildikten sonra buzağı bölümüne alınıp ağız sütü içirilmelidir. Şayet anasından emzirilecekse memeler sabunlu su ile iyice yıkandıktan sonra emme yaptırılmalıdır.

Ağız sütünü doğumdan sonraki 1-2 sat içinde buzağı mutlaka emmelidir. Ağız sütü içen buzağı sağlam yapılı ve sağlıklı gelişir.Buzağı yemlemede temel prensip, temizlik ve zamanlamadır.

-Buzağılara verilen süt buzağının vücut ağırlığının onda birini geçmemelidir.

-Buzağıya verilen süt 36 dereceye kadar ısıtılıp ondan sonra içirilmelidir.

-Süt kapları ve emzikler kullanıldıktan sonra iyice yıkanıp temizlenmelidir.

-Aşırı süt içirme hemen ishale sebep olabilir, ishal görüldüğünde süt verilmeyip sadece ılık temiz su verilmelidir.

Buzağı maması, diğer bir deyişle ikame süt kullanılmasında, ilk iki hafta buzağı önce ağız sütünü daha sonra tam yağlı süt içmeli ikinci haftadan sonra ikame süte başlamalıdır.

Bir aylık buzağıya günde 700-900 gram buzağı başlangıç yemi verilmeli ilerleyen günlerde yem tüketimi arzulanan seviyeye gelince buzağı sütten kesilmelidir.

Buzağıya, yeteri kadar buzağı başlangıç yemi tüketinceye kadar kaba yem verilmemelidir. Gerekirse 8-10 haftalık yaşa kadar beklenmelidir.

GEBE İNEKLERİN BAKIM VE BESLEMESİ

Gebe ineğin ilk aylarında özel bir bakım gerekmez. Aşırı besleme fazla yarar getirmez ancak yetersiz besleme durumunda hayvan zarar görür.Gebeliğin son 2-3 ayında diğer hayvanlardan ayrılmalı ve yağlanmaya meydan verilmeyecek şekilde vücut formunu koruyacak ve buzağının normal gelişmesini sağlayacak şekilde kaliteli kaba yem ve ilave konsantre yemle beslenmelidir.

Bu dönemde yavru atma riskini azaltmak için bozuk, küflü ve gaz yapıcı yemlerden ve aşırı soğuk su vermekten kaçınılmalıdır.

Hava soğuksa doğumdan sonra ılık su verilmelidir. İneğin doğumu müteakip hemen sağılması bazen süt hummasına neden olabilir bu nedenle 3-4 gün ineğin sütü tamamen bitecek şekilde sağılmamalıdır. Eğer inek yattığı yerden kalkamıyorsa Veteriner Hekime baş vurulmalıdır.

SAĞMAL İNEKLERİN BAKIM VE BESLEMESİ

Süt ineklerinin günlük olarak yaşama payı için canlı ağırlıklarının 1/40 ı kadar kuru kaba yeme ihtiyaçları bulunmaktadır. Yaklaşık olarak 500 Kg canlı ağırlıktaki bir ineğin yıllık kuru kaba yem ihtiyacı 4 ton kuru yonca eş değerindeki çeşitli kaba yemlerden oluşur. Bu kaba yemler kuru veya sulu ( slaj) gibi yemlerden oluşabilir.

Yaşama payını yediği kaba yemlerden sağlayan ineğin süt verimi için ayrıca kesif yeme ihtiyacı bulunmaktadır. Vereceği her 2,5 Kg süt için 1 Kg konsantre yeme ihtiyaç duyar. Süt ve yem fiyatlarına göre yedirilecek yem ve elde edilecek süt çiftçi tarafından ayarlanmalıdır. Ekonomik olmadığı taktirde fazla yem yedirip süt almak çiftçinin zararına neden olur.

Karlı süt sığırcılığında verime göre yeterli beslemenin yanında ucuza üretilen yemlerle beslemekte önem arz etmektedir. Süt sığırcılığında temel prensip kaba yem üretiminin işletme arazilerinde üretilmesidir. Kaba yemin dışardan satın alınması süt maliyetlerini yükselteceğinden çiftçinin zarar etmesine neden olacaktır.

Süt maliyetini düşürmek için sulu kaba yem olan slajı rasyonlarda mutlaka kullanmak gerekir.

Sağmal ineklerde gıdalardaki kokular kolayca süte geçtiğinden, kokulu sulu yemler sağımdan sonra yedirilmelidir.

SIĞIR BESİCİLİĞİ

Sığırların et verimini artırmak için besi sığırcılığı yapılır. Besicilikte başarılı olmak için , hayvanın ırkı, yaşı, cinsiyeti, sağlığı ve görünüşü önemlidir.

Yerli ırklarımızın besi kabiliyeti düşüktür. Yerli ırk sığırlarımız kültür ırklarıyla melezlersek daha iyi sonuç alırız. Şarole gibi etçi ırklar , Holstein ve Montofon gibi ırkların melezlenmesinden elde edilen yavruların et tutma kabiliyetleri fazladır. Besiye alınan sığırlar kapalı ahırlarda, açık sistem ahırlarda yada merada beslenebilir. Genç hayvanlar yaşlılara göre daha iyi besi tutarlar. Kültür ırkları; 1-1.5 yaşında, yerli ırklar 2 yaşında besiye alınmalıdır.

Erkek hayvanlar, enenmiş ve dişi hayvanlara göre daha iyi beslenirler. Genellikle derin, geniş, uzun gövdeli, kısa boyunlu, küçük başlı geniş ve düz sırtlı ve uzun sağrılı hayvanlar besi için uygundur. Buna karşılık, hastalık dışında zayıf kalmış hayvanlarda besi için tercih edilebilir. Besiye alacağımız hayvanların ırk, yaş, cinsiyet ve ağırlık yönünden aynı özellikte olması yapacağımız beside bize kolaylıklar sağlar. Ayrıca besiye alınacak hayvanlar satın alındıktan sonra 7-10 gün başka yerde tecrit edilmeli, iç ve dış parazit yönünden mücadelenin yanı sıra aşılama, koruyucu tedavilere de önem verilmeli ve bir veteriner hekimin yardımına başvurulmalıdır. Ahıra alınan hayvanların bireysel özelliklerini takip edebilmek için her birine kulak numarası takılması, her birine ait verim kayıt defteri tutulması uygun olur. Bu kayıt defterinde hayvanın sağlık durumu, işletmeye geldiğinde ağırlığı, besi süresince göstermiş olduğu ağırlık artışı gibi bilgiler yer almalıdır. Böylece hayvanları daha iyi tanır gerekli işlemlerde daha başarılı olabiliriz. Besiye alınan hayvanları belli periyotlarda örneğin ayda bir ağırlıklarını ölçmeliyiz böylece besi tutmayanları ayırt ederek boş yere besleme önlenmiş olur.

Beslenme; Hayvanı beslemeye başlarken yeme alıştırmak gerekir. Bu amaçla konsantre yemden azar azar arttırarak verilmelidir. Canlı ağırlığın % 2-2,5 oranında kuru madde karşılığı yem tüketmesi (kaba yem+fabrika yemi) gerekmektedir. Yem miktarı ve yemin ne kadarı kaba ne kadarı kesif olacağı besi dönemine göre değişir. Pratik olarak besi başında % 70 kaba , % 30 kesif yem, daha sonraları % 30 kaba, % 70 kesif yem, semirtme döneminde % 10-15 kaba, %85-90 kesif yem verilmesi gerekir. Yaş pancar posası kullanılıyorsa canlı ağırlığın % 5’ini geçmemelidir.

Besi hayvanı 120 günden daha az sürede taze yem veya kesif yemle besleniyorsa, buna kısa süreli besi denir. Besleme süresi 120-220 gün arasında olursa buna orta süreli besi denir. Besleme süresi 220 günü geçerse buna da uzun süreli besi denir.

Besiye başlarken ne kadar süre de besi yapılacağı kararlaştırılıp ona göre besiye başlanmalıdır. Besi sonunda süreyi uzatıp kar azaltılmamalıdır.

Hayvanın her 100 kilo canlı ağırlığı için 1,5-2 kilo taze veya kesif yem verilir bu tür yemlemeye tam yemlemede denir. Bu tür yemlemeye başlarken hayvanlar yeme yavaş yavaş alıştırılmalıdır.10 gün sonra artık günlük yiyebilecekleri kadar bu yemden verilir. Böyle bir beside hayvanın önünde devamlı yem bulunur. Bu uygulamada ilk günlerde yem çok tüketiliyor gibi görünse de sonradan hayvan ihtiyacı kadar yem tüketir ve böylece hayvanlar çabucak et tutar.

Hayvanlar kesim çağına geldikleri zaman et fiyatları istenilen seviyede değil ise hayvanların besi durumlarını muhafaza etmek için kısıtlı besleme uygulamadır. Sığır başına 1-3 kilo taze veya kesif yem verilir.

Yemleme; Günde 2-3 kez yemleme yapılır.İlk yemleme sabah erken, son yemleme ise karanlık çökmeden yapılmalıdır. İkinci yemleme yapılacaksa bu öğle üzeri yapılmalıdır.

Besiye alınan hayvanlara verilecek rasyonda hayvanların günlük protein, enerji ve diğer temel gıda ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde, mümkün olduğunca çeşitli yemler bulunmalıdır. Bunlar buğday, arpa, mısır, kepek, pamuk tohumu küspesi veya ayçiçeği küspesi, kireç taşı, tuz, vitamin ve mineral karması olabilir. Bu besin maddelerinden hangisi elde bulunuyor ise bir Zooteknist Ziraat Mühendisi veya Veteriner Hekimin bilgisine müracaat edilerek bunlara göre hayvanın ihtiyacı olan yem rasyonu hazırlanır. Hayvan beslemede çok önemli yem silajdır. Silaj ve diğer hasıl bitkilerin silajları da kullanılabilir.

Geniş arazisi bulunmayan yetiştiriciler kesif yemin kaba yemden daha ucuz olduğu durumlarda kesif yem besisi uygulayabilirler. Bu tip beslemede bütün besi süresince yemlemede hayvanlara 1 kg. civarında kuru ot yanı sıra sadece kesif yem verilebilir.

Besiye alınan sığırlara kokuşmuş, küflenmiş yemler verilmemeli, içirilen su da taze ve temiz olmalıdır.

 

BARINAK SEÇİMİ

Sığır yetiştiriciliğinde en önemli çevre koşullarında birisi barınakların durumu ve uygun barınak tipi seçimidir. Bir hayvancılık tesisi kurarken üretim yapmayı düşünülen yörede üretilen ürünlerin (et-süt) uygun fiyatlarla ve kesintisiz olarak her an satabilecekmiyiz ? sorusuna cevap verilmesi gerekir. Bu soruya olumlu cevap verebiliyorsak ikinci aşamada yeterli kapasite miktarı belirlemek gerekir. Bunun içinde işletmenin yararlanacağı çayır mera varlığı ve kaba ve kesif yem üretim olanakları göz önünde bulundurulmalı, kapasite buna göre belirlenmelidir. Bir işletmenin giderlerinin % 65-70’i yem girdisi tutmaktadır. Bu durumda girdi maliyetlerini aşağıya çekmek işletmenin ekonomik üretim yapmasını sağlamak için yem üretimini işletmenin kendisinin gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Barınak sistemi seçiminde etkili ve önemli faktörlerden birisi iklimdir. Besi için en uygun sıcaklık +4 C ila +24 C arasındadır. -20 C’nin altı ile +32 C’nin üstü ise arzu edilmeyen sıcaklıklardır. Süt inekçiliğinde ise sıcaklık +10 C ile +24 C arasındadır.

Bir diğer göz önüne alınması gereken unsurda sermaye miktarıdır. Sermayenin tümü barınak yapımına aktarılmamalı, barınak yaptıktan sonra işletme sermayesi içinde para gerekecektir. Onun için en ekonomik şartları sağlayan barınak tipi seçilmelidir.

Barınak tiplerini üçe ayırabiliriz.

1- Kapalı Sistem

2- Yarı Açık Sistem

3- Açık Sistem

Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yarı açık sistem ve açık sistem seçilebilir. Ancak bu bölgelerin özellik arz eden sert iklim karakterli yörelerinde ve Doğu Anadolu Bölgesinde kapalı sistem tercih edilebilir.

Kapalı sistem barınakların bazı önemli sakıncaları vardır;

-Sabit bağlama ve hareketsizlik sığırın hastalıklara karşı direncini çoğaltır.

-Özellikle uzun süreli besilerde romatizmal eklem hastalıkları ve kemik bozuklukları şekillenir. Bu durum sığırın yem yemesini etkiler ve canlı ağırlık artış hızını yavaşlatır.

-Sığırların önünde otomatik suluk mevcut değilse su içmeleri kısıtlanır.

-Yaz aylarında sıcak bölgelerde besi yapma mümkün değildir.

Kapalı ve sabit duraklı ahırların bazı avantajları da vardır.

Bunlar;

-Bu tip ahırlarda sığırlar bağlandığından, sığırların kontrolü ve temizlik kolaydır.

-Her sığırın canlı ağırlığına göre hesap edilen yem miktarı kontrollü bir şekilde verilebilir.

-Sığır tamamen hareketsiz olduğundan karkasları daha fazla yağlı olur. Buna bağlı olarak ta et randımanları, serbest dolaşımlı ahırlarda beslenen sığırlara oranla 2-3 puan daha yüksek olur.

Açık sistemli barınakların da çok önemli avantajları vardır. Bu avantajlar şöyle sıralanabilir;

-Ahır yapımı için fazla yatırım gerektirmez. Kapalı ahırlara oranla en az %70 daha ucuza yapılabilir.

-İşçilik giderleri çok azdır.

-Bu sistemde yılın 12 ayı besi yapılabilir.

-Sığır sağlığına çok uygundur. Sığırlar hastalıklara dirençli olurlar. Sığırlarda tırnak uzamaları şekillenmez. Ayak ve eklem hastalıkları çok az görülür.

-Bu sistemde sığırlar yemleri iştahla yerler ve canlı ağırlık artış hızları daha fazla olur.

-Bu tip ahırlarda beslenmiş sığırların karkasları daha kaliteli olur.

-Karkasları aşırı yağlı değildir.

Açık sistemde kış soğuklarında hayvanın hastalanmasından korkulur. Ancak uygun besleme koşulları ile -17 C de bile yeterli canlı ağırlık artışı sağlanabilir.

 HAYVANLARDA GÖRÜLEN HASTALIKLAR VE MÜCADELESİ

  

KENELERDEN NASIL KORUNULUR

Keneler yoluyla bulaşan birçok hastalık mevcut olup, tüm dünyada gözlenir. Ancak, kendinizi ve ailenizi korumak için uygulayabileceğiniz önlemler bulunmaktadır. 

Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur?

Keneler otlak, çalılık ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekilli,  6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.

Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve özellikle kuşlara devekuşlarına kadar geniş bir konakçı listesi mevcuttur.Kenelerin bazı türleri ve gelişim dönemleri gözle görülemeyecek kadar küçük olabilir; ancak, kenelerin tümü, kanla beslenebilecekleri hayvan ve bazen de insanların arayışı içerisindedir. Türlerine göre, keneler, farklı alanlarda ve özellikle ormanlık alanların yakınlarında bulunur. Kene bulaşık alanlardan yürürken veya çalılıklar gibi bulaşık bitkilere (sözgelimi, dökülmüş yapraklar ) sürtünürken keneler ile karşı karşıya kalınabilir. Keneler, memeli hayvanlar ve kuşlardan beslendiğinden, bu hayvanlar, kenelerin ve taşıdıkları hastalık etkenlerinin varlığının sürdürülmesinde önemli rol oynamaktadır.

Kene Isırmalarından Korunma

Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir, fakat oldukça da zordur.

1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaş önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir.

2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir.

3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları,

4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.

5. Gerek insanları gerekse hayvanları kenelerden korumak için haşere kovucu ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir. (Bunlar sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir.)

6. Haşere kovucular hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.

7. Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için aranmalıdır.

8. Vücuda yapışmış keneler uygun bir şekilde  kene ezilmeden, ağızdan veya başından tutularak bir cımbız veya pens yardımıyla sağa sola oynatarak alınmalıdır. Isırılan yer alkolle temizlenmelidir. Mümkünse kenenin tanı için alkolde saklanması uygun olur.

Kimler Risk Altındadır?

 Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar.

 Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar

  • Veteriner hekimler ve diğer yardımcı  sağlık personeli
  • Kasaplar
  • Mezbaha çalışanları
  • Sağlık personeli özellikle risk gurubudur.
  • Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır.

Keneler ile bulaşık Olan Bölgelere Girmekten Kaçının.  Kenelerin fazla bulunduğu yerlere ilişkin bilgileri, parklar ve yerel sağlık birimlerinden alabilirsiniz. Keneler ile bulaşık bir bölgede bulunmanız halinde, yolun ortasından yürüyün ve bitkilere değmekten kaçının. 

Açık Renkli Giysiler Giyin. Böylelikle, giysilerinizin üzerindeki keneleri kolaylıkla fark edebilirsiniz. Paçalarınızı çoraplarınızın içine sokarak, kenelerin pantolon paçalarınızdan içeri girmesini önleyin. Bazı keneler ayakkabıların ve hatta çorapların içine girebilir. Ayak ve topuklarınızı kene varlığı yönünden kontrol edin. 

Günlük Kene Kontrolü Yapın.  

Riskli bölgelerde dışarıya çıktıktan sonra, kendi bahçenize dahi çıkmış olsanız, vücudunuzu kene varlığı yönünden kontrol edin. Kene ile bulaşık olabilecek bölgelerden döndükten sonra, tüm vücudunuzu olası kene varlığı yönünden kontrol edin. El veya boy aynası kullanarak, vücudunuzun her yerini gözden geçirin ve gördüğünüz keneleri vücudunuzdan uzaklaştırın. Kene varlığı yönünden, kendinizde ve çocuklarınızda, özellikle aşağıda sıralanan vücut bölgelerini kontrol edin:  

  • Koltuk altı
  • Kulak içi ve çevresi
  • Göbek deliğinin içi
  • Dizlerin arkası
  • Saç ve kıllı bölgelerin içi ve çevresi
  • Bacak arası
  • Bel çevresi  

Çocuklarınızı Kontrol Edin. Kenelerin bulunabileceği bölgelerden döndüğünüzde, çocuklarınızın saçlarını ve yukarıda sıralanan bölgelerini kontrol edin. Çocuğunuzun vücudunda bulduğunuz keneleri uzaklaştırın. 

Giysilerinizi ve Ev Hayvanlarınızı Kene Varlığı Yönünden Kontrol Edin. Keneler, ev içerisine giysiler ve ev hayvanları yoluyla taşınabilir. Her ikisi de dikkatlice kontrol edilmeli ve kene bulunması halinde uzaklaştırılmalıdır. Giysilerin, yüksek ısıdaki bir kurutucuda tutulması etkin şekilde keneleri öldürür.  

Kenelerin Güvenli Bir Şekilde Uzaklaştırılması

Kenelerin, deriye tutunmalarından sonra, kısa bir süre içerisinde vücuttan uzaklaştırılmaları, kene yoluyla bulaşabilecek hastalıkların bulaşma olasılığını azaltır.

Hayvanlardan ve insanlardan keneleri güvenli bir şekilde uzaklaştırabilmek için aşağıda sıralanan önerileri yerine getirin.

  • Uzaklaştırma işlemi için ince uçlu cımbız kullanın ve kenenin vücut sıvılarıyla olası teması önlemek için eldiven giyin.
  • Keneyi, deriye yakın olduğu bölgeden kavrayın. Ağız parçalarının kopmasına ve deri içerisinde kalmasına neden olabileceğinden, keneyi bükmeyin ve sarsmayın.
  • Yavaşça ve nazik bir şekilde, keneyi, tüm vücut parçaları vücuttan uzaklaştırılıncaya dek, düz olarak çekin.
  • Kenenin uzaklaştırılmasından sonra, ellerinizi su ve sabunla (veya sabun bulunmaması halinde, alkol içeren el temizleyicileri ile) yıkayın. Kenenin ısırdığı bölgeyi, iyot çözeltisi gibi bir antiseptikle, alkolle veya deterjanlı su ile temizleyin.
  • Kızarıklık ve ateş gibi hastalık bulguları yönünden temkinli olun; böylesi bulgular gözlenmesi halinde hekime başvurun.

(Kaynak: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Hayvan Sağlığı Hizmetleri Dairesi Başkanlığı)

ŞAP HASTALIĞI

Şap hastalığı çift tırnaklı hayvanlarda akut seyreden, çok bulaşıcı viral bir hastalıktır. Büyük ekonomik kayıplara neden olması ve ülkeler arası hayvan ticaretini etkilemesi nedeniyle oldukça önemlidir.
Şap hastalığı, ülkemizde sığır, koyun ve keçilerde görülmektedir. Bunun yanında özellikle domuzlar için büyük tehlike oluşturmaktadır

  Şap hastalığına neden olan virüsün 7 serotipi mevcuttur. Ülkemizde A, O ve Asia I tipi şap hastalığı görüldüğünden bu serotiplere karşı mücadele programı yürütülmektedir.

    Şap virüsü güneş ışınları karşısında kısa zamanda ölür. Isıya dayanıksız olup, 37oC’de 12 saatte 85oC’de ise derhal ölür. Virüs karanlığı, kuruluğu ve soğuğu sever. Ülkemiz güneşli ve sıcak iklime sahip olması nedeniyle ve domuz yetiştiriciliğinin yok denecek kadar az olmasından dolayı şap hastalığı açısından avantajlıdır.

   Hastalık akla gelebilecek her türlü vasıta ile oldukça hızlı bir şekilde yayılır. Hasta hayvanlarla direkt temas eden hayvanlar hastalığa yakalanırlar. Hasta hayvan salyaları ile kontamine olmuş yem, nakil araçları, hayvan bakıcıları ve celepler hastalığın yayılmasında önemli rol oynar. Hasta hayvanın bir yerden başka bir yere nakledilmesi yayılmada en önemli faktördür.
    2-7 günlük inkübasyon süresi sonunda yüksek ateş, durgunluk, iştahsızlık ve süt veriminin düşmesi ile başlayan hastalık; 12-24 saat içinde ağız mukozasında, tırnak aralarında ve meme başlarında veziküller oluşmasına neden olur. Ağızda bol miktarda ip gibi uzayan salya ve hastalığa özgü karakteristik ağız şapırdatması görülür. Ağızda, tırnak aralarında ve memede oluşan veziküller 1-3 gün içinde yırtılır ve yerlerinde lezyonlar kalır, dil epiteli dökülür. Hayvanların tırnakları düşebilir.

    Daha önceki yıllara göre ilimizde hastalık fazla yaygın değildir. Hastalık mihraklarında Hayvan Sağlık Zabıtası Kanunu gereğince tüm tedbirler alınmaktadır.

Alınacak Önlemler

A) Hastalık Görülmeden Önce :


1) Bakanlık programı gereği tüm büyükbaş hayvanlar ilkbahar ve sonbaharda olmak üzere iki defa koruyucu olarak aşılanmalıdır.

2) Veteriner Sağlık Raporsuz ve kontrolsüz hayvan alınmamalıdır. Yeni alınan hayvanlar 15 gün müşahede altında tutulduktan sonra sürüye katılmalıdır.

3) Hayvan bakıcıları başka ahırlara girmemelidir.

B) Hastalık Çıktıktan Sonra :

1) Hastalık hiç vakit kaybedilmeden İl veya İlçe Müdürlüklerine yada en yakın Veteriner Hekime mutlaka ihbar edilmelidir.
2) Hastalar ve hastalıktan şüpheli hayvanlar derhal sürüden ayrılmalıdır.
3) Ahır dezenfekte edilmelidir

 ŞARBON HASTALIĞI 1-Şarbon nedir?Şarbon Bacillus anthracis isimli bakterinin sebep olduğu bir hastalıktır. Antraks ismiyle bilinen şarbon özellikle sığır, koyun, keçi ve deve gibi otçul memeli hayvanların bir hastalığı olmakla beraber insanlarda, diğer memelilerde ve bazı kuşlarda da görülebilmektedir.2-Şarbon insanlara Nasıl Bulaşır?

Şarbon insanlara 3 şekilde bulaşmakta ve bulaşma şekline göre isimlendirilmektedir.

a) Hasta hayvanlara, bunların dokularına, bu hayvanların kirlenmiş olduğu yerlere ve malzemelere temas sonucunda bakterinin bütünlüğü bozulmuş deriden girmesiyle deri şarbonu;

b) Şarbon mikrobuyla bulaşmış gıdaların özelliklede şarbonlu hayvanların etlerinin yenmesiyle veya ihtimal dahilinde de olsa şarbon sporları bulaşmış suların içilmesiyle bağırsak şarbonu;

c) Şarbon sporlarıyla bulaşık tozların veya hayvan tüylerinde ve kıllarında bulunabilen sporların solunması sonucunda da akciğer şarbonu oluşmaktadır. Şarbon hastalığında insandan insana bulaşma yoktur.

3-Şarbon daha Çok Kimlerde Görülür. Hastalığa herkes yakalanabilir. Ancak hayvancılıkla uğraşanlar, kasaplar, deri yün endüstrisinde çalışanlar, veteriner sağlık teknisyenleri ile veteriner hekimlerin hastalığa yakalanma ihtimali daha yüksektir.

4-Şarbonun Belirtileri Nelerdir?

Şarbon hastalığı, etkenin vücuda girmesinden itibaren yaklaşık 2-7 gün sonra ortaya çıkar. Belirtiler hastalığın klinik şekline göre değişir. Şarbon hastalığında dalak aşırı büyümüş, kanlı ve çamurumsu bir görünüm arz eder.a)Deri Şarbonu:Şarbon sporlarının deriden girdiği yerde, ilk önce böcek ısırığına benzer biçimde kabarık, kaşıntılı bir şişlik oluşur. Bu şişlik 1-2 gün içinde içi su dolu kabarcığa dönüşür ve daha sonra da ağrısız genellikle 1-3 santimetre genişliğinde, ortasında karekteristik siyah renkte ölü dokunun yer aldığı bir yara meydana gelir. Bundan ötürü deri şarbonu karakabarcık olarak da adlandırılır. Çoban çıbanı ismi ilede anılan deri şarbonunda ayrıca, yaranın bulunduğu bölgedeki lenf bezlerinde şişmeler görülebilir. Tedavi edilmeyen deri şarbonu vakalarının % 10-20 si ölümle sonuçlanabilir.

b) Bağırsak şarbonu: Bulantı kusma, iştahsızlık, ateş gibi belirtilerle başlar bunu karın ağrısı, kanlı kusma ve kanlı ishal izler. Daha sonra kan zehirlenmesi ve şok gelişerek ölüm meydana gelebilir. Bu tip şarbonda tedaviye başlansa dahi ölüm % 50 civarında dır.

c)Akciğer şarbonu: Soğuk algınlığına benzeyen belirtilerle başlar. Yüksek ateş ve titremeler görülür. Birkaç gün sonra ağır solunum güçlüğü ve şok gelişir. Hastalık genel olarak ölümle sonuçlanır

5-Şarbonun Tedavisi var mıdır? Şarbonun tedavisi için etkili antibiyotikler vardır. Tedavinin başarılı olabilmesi için mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlamak gerekir. Bu sebeple şarbonla ilgili yukarıda bahsedilen belirtiler görüldüğünde vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması hayati öneme sahiptir. 6-Şarbondan Korunmak İçin Neler yapılmalıdır.

Şarbonlu olduğundan şüphelenilen veya şarbondan ölen hayvanlar asla kesilmemeli ve yüzülmemelidir.

·         Şarbondan ölen hayvanlar mümkünse yakılarak imha edilmeli veya 2 metre derinliğinde çukurlar açılarak üzerine sönmemiş kireç dökülüp gömülmelidir.

·         Hasta hayvanların bulundukları yerler ve taşındıkları nakil vasıtaları temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir.

·         Hasta hayvanların temas ettiği yem maddeleri, altlıklar ve gübre gibi bulaşık materyaller yakılarak imha edilmelidir.

·         Hastalık şüphesiyle yetkili birimler tarafından konulan müşahede ve karantina süresi sona ermeden hayvanlar kesilmemeli ve etleri tüketilmemelidir.

·         Riskli bölgelerde , hayvanlar şarbona karşı her yıl düzenli olarak  aşılattırılmalıdır.

Asla Unutmayınız!

Yukarıda belirtilen korunma önlemlerine titizlikle uyulmaz ise havayla temas eden şarbon bakterisi, spor denilen dış ortama dayanıklı bir yapıya dönüştüğünden yıllarca hastalık yapabilme özelliğini sürdürür. Hayvanların bu bakterilere temasıyla da hastalık tekrar ortaya çıkar.


Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam5
Toplam Ziyaret156895
Bu Vatan Bizm
Hava Durumu
Saat